Skip to main content

YAYINLAR

Deprem Hakkında Hukuki Bilgilendirme Rehberi

Yazar: Aktay
Tarih: 1 Mart 2023

GİRİŞ

Değerli Dostlarımız ve Müvekkillerimiz,

Cumhuriyet tarihimizin en büyük felaketi olarak nitelendirilen Kahramanmaraş-Pazarcık depremi neticesinde 13,5 milyon vatandaşımızın yaşadığı 10 ili doğrudan etkilenmiş olup milli servetimiz olan binlerce bina yıkılmış, on binlerce bina da ağır hasar almıştır. Depremin halkımız üzerinde bıraktığı maddi ve manevi zararların bilançosu her geçen gün daha net gözler önüne serilirken içerisinde bulunduğumuz duruma karşı hukuk nezdinde sorumluların ve sorumlulukların tespiti önemlidir.

En başından beri tüm gelişmeleri yakından takip ediyor, müvekkillerimize bildiriyoruz. Aşağıda başvurulabilecek hukuki yolları sizler için özetleyip kategorilere ayırdık.

 

Uygulanabilir Türk hukuku mevzuatı:

  • 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu (“KMK”)
  • 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu (“ASK”)
  • 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”)
  • 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (“TKHK”)
  • 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun
  • Yangın Sigortası Genel Şartları

CEZA HUKUKU

1) Yıkılan binalar nedeniyle müteahhitlerin cezai sorumluluğu bulunmakta mıdır?

Yıkılan binaların inşası sırasında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmeyen müteahhit ve fenni mesuller ile binanın yıkılması sonucunda gerçekleşen ölüm ve yaralanma arasında illiyet bağı

bulunmalıdır. Bu şartın gerçekleşmesi halinde, olası kastla veya bilinçli taksirle öldürme, yaralama veya yalnızca tehlikenin ortaya çıkması durumunda genel güvenliğin kasten tehlikeye atılması suçları açısından müteahhit ve fenni mesuller sorumlu tutulabilecektir.

Taksirle, bilinçli taksirle veya olası kastla ölüm ve yaralama suçları, şikâyete gerek olmaksızın, kamu adına Cumhuriyet Savcılığınca takip edilmelidir. Bununla birlikte zarar gören ve mağdurlar, kovuşturma sırasında katılan olarak davaya müdahil olup beyan ve ifadelerini mahkemeye sunabilirler.

Yargıtay’ın deprem suçları hakkındaki görüşü suçun ekseriyetle “bilinçli taksir” olarak işlendiği yönündedir. Yapının inşasında bulunan hataların hile ile gizlenmesine yönelik bazı kararlarında ise suçun “olası kast” ile işlendiğine hükmetmiştir.

Suçun manevi unsurunda olan tasnif, cezaların toplanmasında etkili olacaktır. Zira birden fazla kişinin taksirle ölümüne sebep olma suçunun cezası “2-15” gibi geniş bir aralıkta yer alırken, suçun “olası kast” ile işlendiğinin kabulü halinde cezanın alt sınırı “20” yıla çıkacaktır.

 

Yargıtay 12 Ceza Dairesinin 06.04.2017 tarihli ve 2017/172 E., 2017/2866 K. sayılı kararına göre;

“Sanıkların olumsuzluklara rağmen muhtemel tehlikeli neticeleri göze almak ve hatta kabullenmek suretiyle yapıları hatalı ve hileli olarak inşa ettikleri, idarece şartnameye uygun olarak yapılmadığı tespit edilen taşkın koruma duvarlarının 2 kez yıktırılmasına rağmen kullanılmış kötü malzemeleri örtmek için bentlere beton sıva yaparak idarenin denetimini engelledikleri, böyle bir olayda öngörülmekle birlikte gerçekleşmeyeceği düşünülen ve istenmeyen bir neticeden bahsedilmemekte, bununda ötesine geçilerek ve bilinçli taksir unsurları aşılarak, bir taşkına sebep olabileceğini öngörmelerine rağmen “olursa olsun” düşüncesi ile hareket ederek hatalı ve hileli inşai faaliyetlerine devam ettikleri, gerçekleşen bu neticeden olası kasıtlarıyla sorumlu tutulmaları gerektiği ve olası kastla adam öldürme suçunun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulduğundan bahisle yerel mahkemece verilen mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmiştir.”

 

2) Denetim görevlerini yerine getirmeyen kamu görevlileri açısından hangi suçlar ortaya çıkar?

Devletin, vatandaşı depreme karşı koruma, depremin zararlarını en aza indirme konusunda pozitif bir yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğe aykırı davranan kamu görevlilerinin görevi ihmal etme ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezai sorumluluğu söz konusu olacaktır. Bununla birlikte denetim görevini yerine getirirken menfaat elde etmek için ruhsat, rapor veya uygunluk almak amaçlı evrak düzenleyen memurlar ise rüşvet ve irtikap suçlarından sorumludurlar.

Kamu görevlileri hakkında ise özel bir soruşturma usulü söz konusudur. Görevine aykırı biçimde davranan bu kamu görevlileri hakkında ceza soruşturmasına devam edilebilmesi için ilgili amirden izin alınması gerekmektedir. Bu nedenle savcılık suç duyurusunu aldıktan sonra, ivedilikle toplanması gereken ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri toplamalı ve idari makamın onayına sunmalıdır. Soruşturma izni verilmemesi durumunda ise ilgili kararlara karşı idari yargıda itiraz edilebilir.

3) Ceza Hukuku bağlamında delil tespiti nedir ve nasıl yaptırılır?

Ölenin ya da yaralananın eşi ve çocukları, eğer bunlar yok ise yakınları, suçun işlendiği yerin Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermelidir. Söz konusu binalarla ölüm ve yaralanmalar arasında illiyet bağı tesisinin sağlanması için delil tespiti yaptırılmalıdır. Ceza soruşturulmalarında tespit edilen deliller daha sonra özel hukuk davalarında da kullanılabilecektir.

ÖZEL HUKUK

1) Kiracının yaşadığı binanın deprem sebebiyle yıkılmasının kira sözleşmesine ve kiracının haklarına etkisi nedir?

Deprem sebebiyle yıkılmış olan binalar açısından kiralanan yok olduğu için ifa imkansızlığı söz konusu olacaktır. Türk Borçlar Kanunu’nun 136 maddesi uyarınca “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkansızlaşırsa borç sona erer.”. Dolayısıyla bu şekilde yıkılan binalar açısından kira sözleşmesi sona erdiğinden yeni yapılacak taşınmazlarda kiracının herhangi bir hakkı bulunmamaktadır.

2) Doğrudan müteahhitten taşınmaz satın alan ev sahipleri maddi zararlarını kimden, ne kadar süre içerisinde ve nasıl tazmin edebilir?

Satın aldığı taşınmazı herhangi bir ticari amaç gütmeden mesken olarak kullanmak amacıyla satın alan ev sahibinin bu işlemi tüketici işlemi olarak nitelendirilmektedir. Bu durumda TKHK’nın 12 maddesi uyarınca ayıp, ağır kusur veya hile ile gizlenen durumlarda zamanaşımı hükmü uygulanmaz. Dolayısıyla müteahhidin ayıp, ağır kusur veya hile ile gizlemiş olduğu bir durum söz konusu ise ev sahibi herhangi bir süre kısıtlamasına tabi olmaksızın zararını müteahhitten tazmin edebilir.

3) Taşınmazın ikinci el olarak satın alınmasının ardından yıkılan taşınmazda oluşan maddi zarar müteahhitten tazmin edilebilir mi?

Taşınmazın doğrudan müteahhitten değil de başka bir üçüncü kişiden satın alındığı durumda müteahhidin haksız fiil sorumluluğuna dayanılarak zararın tazmin edilmesi mümkündür. TBK’nın 72 maddesinde haksız fiil için öngörülen zamanaşımı süresi zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren 2 yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıldır. Ancak, 1999 Gölcük depreminden sonra Yargıtay hakkaniyete aykırı durumların önüne geçmek için bu zamanaşımı süresini binanın yıkıldığı tarihten itibaren başlatmaktadır.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 13.5.2002 tarihli ve 2002/4491 E., 2002/5701 K. kararına göre;

“… Zararla, hukuka aykırı eylem arasında, uygun illiyet bağının bulunup bulunmadığı koşuluna gelince, dava konusu zararlandırıcı sonuç, depremin meydana gelmesi ile gerçekleşmiştir. Başka bir anlatımla zarar, davalıların yönetmeliklere aykırı davranmasının etkisi, ancak depremin meydana gelmesiyle oluşmuştur. Şu durumda burada tartışılması gereken konu, zararlandırıcı olan sonuca, yönetmeliklere uygun davranmamanın etkisi olup-olmadığı üzerinde durmak gerekir. Bu bağlamda deprem olmasaydı, zararda meydana gelmezdi biçimindeki olgu göz önünde tutulduğunda, sanki zararın salt depremin varlığının bir sonucu olduğu düşünülebilir. Ancak görünürdeki sonuç böyle ise de iddia, davalıların binayı depreme dayanıklı durumda yapmamalarıdır. Eğer bina, yazılı bulunan yapı yönetmeliklerine ve teknik koşullara uygun yapılsaydı, buna karşın deprem nedeniyle yıkılsaydı, bu durumda, zararla hukuka aykırı eylem arasındaki uygun illiyet bağı kesilmiş olacağından davalıların sorumluluklarına gidilmeyecekti. Hiç deprem olmasaydı, davalıların yıllarca önce işledikleri hukuka aykırı eyleminden dolayı, zararda olmadığı için eldeki davaya konu edilen biçimde bir ödence davası açılamayacaktı. Diğer bir anlatımla, davalıların hukuka aykırı eyleminin, ileride bir zarar doğuracağı varsayımı ile bu nitelik ve kapsamda sorumluluklarına gidilmeyecekti.”

4) Depremzedeler hangi zarar kalemleri için tazminat talebinde bulunabilir?

TBK m. 53 ve devamı uyarınca depremzedenin ölümü halinde cenaze giderleri, ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar, ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar tazmin edilmektedir.

Depremzede; bedensel zarara uğraması durumunda tedavi giderlerini, kazanç kaybını, çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıpları ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıpları maddi tazminat olarak talep edebilir.

Buna ek olarak depremzedenin ağır bedensel zararı ya da ölümü durumunda kendisi veya yakınları oluşan zararlar sebebiyle manevi tazminat isteminde de bulunabilirler. Ayrıca müteahhidin sözleşmeden doğan sorumluluklarına istinaden satın alınan taşınmaza ilişkin tazminat talebinde de bulunulabilir.

5) Ekonomik anlamda zor durumda olup acil olarak maddi desteğe ihtiyacı olan mağdurlar için hangi hukuki kuruma başvurulabilir?

Depremde zarar gören mağdurların ihtiyaçlarının giderilmesi tartışmasız bir şekilde aciliyet gerektiren bir durumdur. Bu gibi aciliyet gerektiren durumlarda TBK’nın 76 maddesinde düzenlenen “geçici ödemeler” başlıklı düzenlemenin dikkate alınması gerekmektedir. TBK’nın 76 maddesi uyarınca;

“Zarar gören, iddiasının haklılığını gösteren inandırıcı kanıtlar sunduğu ve ekonomik durumu da gerektirdiği takdirde hakim, istem üzerine davalının zarar görene geçici ödeme yapmasına karar verebilir.”

İlgili kanunun amacı, uğradığı zararın giderilmesi için acil maddi desteğe ihtiyaç duyan tarafın korunmasıdır. Dolayısıyla davalı tarafın ekonomik anlamda geçici ödeme yapabilecek durumda olduğu olaylarda, kesinlikle ilgili hükme başvurularak mağduriyetlerin asgari seviyeye indirilmesi sağlanabilir.

İMAR HUKUKU

1) Riskli yapıların tespiti nedir ve nasıl yapılır?

Risk tespit çalışmaları yalnızca bakanlık tarafından lisanslanmış kuruluşlar aracılığıyla yapı malikinin veya kanuni temsilcisinin başvurusu üzerine yapılabilir. Yapı denetim masraflarının sorumluluğu ise malik üzerindedir.

Denetim sonucunda riskli olarak öngörülen binalara ilişkin raporlar Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından incelenir. İncelemenin ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, tapu idaresine riskli olduğuna dair şerh koyması gerektiğini bildirir ve malike tebliğ eder. İtiraz edilmeyen veya itiraz değerlendirilmesi ile riskli olduğu kesinleşen yapılara ise yıkım ruhsatı başvurusu yapmak üzere 2 aylık süre verilir.

Yapının malik tarafından süresi içinde yıkılmaması durumunda ise yapı, idare tarafından yıktırılarak masrafların ödenmesi için malike rücu edilir. İdare tarafından özellikle süre verilmediği sürece, her ne kadar maliklerce risk denetimi yaptırılması zorunlu olmasa da depreme karşı binalarımızın daha güvenli olması için elde bulunan bina stoğunun eski yapılar başta olmak üzere incelenmesi gerekmektedir.

2) Kiracılar riskli yapının tespitini isteyebilir mi?

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun, afet riski bulunan alanlarda yer alan yapıların dönüştürülmesi amacıyla yapılar üzerinde risk tespiti talep etme yetkisini yalnızca malik (yapı veya bağımsız bölüm sahibi) veya idareye vermiştir. Bu nedenle kiracıların oturdukları binaya ait risk tespiti yapılmasını doğrudan talep etme hakkı bulunmamaktadır.

Bununla birlikte idarenin, riskli yapının tespiti maliklere süre verme yetkisi ve görevi bulunduğundan kiracılar bu tür taleplerini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına iletebilirler.

3) Risk denetiminden kaçınılabilir mi?

Mevcut durumda yapıların riskli olup olmadığının tespiti ve yapıların düzenli olarak test edilmesi zorunlu değildir. Buna rağmen 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı tarafından yapının risk durumunun tespiti için maliklere süre verilmesi durumunda, malik bundan kaçınsa dahi tespit çalışmaları idarece tamamlanıp masrafları maliklere yansıtılır.

SİGORTA HUKUKU

1) ZORUNLU DEPREM SİGORTASI

Zorunlu deprem sigortası, 1999 depreminin yıkıcı etkisini ve ardından gelen ekonomik krizin etkilerini azaltmak amacıyla olası afet durumlarında zararın kamu bütçesi üzerinden kısmen alınmasını sağlayan bir sigorta türüdür. Yıllar içinde sigorta primlerinin birikmesiyle bir fon oluşmasını sağlar. Buna karşılık afet durumları dışında, normal zamanlarda kamu bütçesinden herhangi bir kaynak transferi yapılmaz.

Doğal Afet Sigortaları Kurumu (“DASK”) ise poliçeleri ve toplanan fonları yönetmek için kurulmuş olan, kendine özgü tüzel kişiliğe sahip bir kamu kurumudur. Finansalları bağımsız bir denetçi kuruluş tarafından yıllık olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu’na raporlanır. DASK’ın yetkilileri, bugün itibariyle reasürans sözleşmeleriyle beraber 117 Milyar TL hasarın tazmin edilebileceği büyüklükte bir fon oluştuğunu açıklamıştır. Söz konusu fonun varlığı ülkede faaliyet gösteren özel sigorta şirketleri açısından da büyük bir güvence oluşturur. Zira özel sigorta şirketleri ilave deprem teminatı olarak yalnızca DASK teminatının dışında kalan hasar miktarını tazmin etmekle yükümlüdür.

Afet Sigortaları Kanunu gereğince, KMK kapsamındaki bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar, bu binalar içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler ile doğal afetler nedeniyle devlet tarafından yaptırılan veya verilen kredi ile yapılan meskenler zorunlu deprem sigortasına tabidir. Bu sigorta ile depremin doğrudan neden olduğu maddi zararlar ile deprem sonucu meydana gelen yangın, infilak, dev dalga (tsunami) veya yer kaymasının sigortalı binalarda neden olacağı hasarlar (temeller, ana duvarlar, bağımsız bölümleri ayıran ortak duvarlar, bahçe duvarları, istinat duvarları, tavan ve tabanlar, merdivenler, asansörler, sahanlıklar, koridorlar, çatılar, bacalar ve yapının benzer nitelikteki tamamlayıcı kısımlarında meydana gelenler de dahil olmak üzere), sigorta bedeline kadar DASK tarafından teminat altına alınmıştır.

Zorunlu deprem sigortası yapılan bir meskenin sigorta bedeli, her halde “Zorunlu Deprem Sigortası Tarife ve Talimatında” belirlenen azami teminat tutarından çok olamaz. 2023 yılı itibariyle azami sigorta bedeli 640 Bin TL olarak belirlenmiştir. Buna ek olarak, ödemelerde hesaplanan tazminat tutarına yüzde 2 tenzil-i muafiyet uygulanmaktadır.

Zorunlu deprem sigortası poliçesini düzenleyen sigorta şirketi, sigorta sözleşmesinin bitiminden önce elektronik posta, kısa mesaj (SMS) veya çağrı merkezi kanalıyla sözleşmenin sona ereceğini ve yeni bir sigorta yaptırma zorunluluğunu sözleşme sahiplerine bildirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesinden doğan zarardan sigorta şirketi sorumlu olacaktır.

2) İLAVE DEPREM SİGORTALARI

Özel sigortacılar ile yapılan deprem hasarına ilişkin klozlar “Yangın Sigortası Genel Şartları” içinde “Deprem ve Yanardağ Püskürmesi” klozu altında değerlendirilir. Deprem, tsunami ve yanardağ püskürmesi sonucunda oluşan zararlar; bunların sonucunda doğrudan veya dolaylı olarak meydana gelen yangın, infilak, yer kayması veya toprak çökmesi sonucunda oluşan zararlar da dahil olmak üzere bütün zararlar, temeller ve istinat duvarları teminata eklenmiştir. Bu teminat klozunda dikkat edilmesi gereken başlıca hususlardan biri, rizikonun aynı zamanda zorunlu deprem sigortası ile teminat altına alındığı durumlarda, sigortacının ilave konut sigorta poliçeleri yönünden yalnızca DASK teminatı dışında kalan kısmı güvenceye almasıdır.

Muafiyet ve teminata ilişkin diğer hususlar ise serbestçe belirlenebilir. Teminat miktarı belirlenirken teminatın sigorta edilen malın değerini aşması durumunda, aşkın sigorta nedeniyle aşılan kısma ilişkin ödeme yapılamayacağı unutulmamalıdır. Bu nedenle, ilave konut sigortaları yönünden sigorta poliçesi yapılırken teminat değerleri dikkatle incelenmelidir. Aşkın ve eksik sigorta poliçesi oluşturularak teminat açığı oluşturulmamalı veya fazla prim ödemesi yapmaktan kaçınılmalıdır. Bunlara ek olarak sigorta şirketinin, rizikonun gerçekleşmesi sonucunda ödediği tazminatı, en başından beri hasarın meydana gelmesine sebep olan veya hasar gerçekleştikten sonra ağırlaşmasına sebep olan diğer sorumlulara rücu etme şansı bulunmaktadır.

İDARENİN SORUMLULUĞU

1) Devletin depremden önce ve depremden sonra olmak üzere temel sorumlulukları nelerdir?

Anayasa’nın 56 ve 17 maddeleri uyarınca deprem bölgelerindeki kaçak yapılaşmayı engellemek, yıkılan veya tadilatı mümkün olmayan binaları tahliye ettirmek, tadilatı mümkün olmayan yapıları derhal yıktırmak, kentsel dönüşüm uygulamaları yapmak, tehlikeli bölgelerde yapılaşmayı engellemek, sağlıksız durumda olan yıkılmak üzere olan binaların yıkılmasını sağlamak devletin sorumluluğundadır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2 maddesinde düzenlenen yaşam hakkının, devletin depreme karşı vatandaşlarını koruma yükümlülüğünün yanında ölümle sonuçlanan olaylardan sorumlu kişilerin tespit edilmesi ve haklarında etkin bir soruşturma süreci yürütülmesi de mahkeme içtihatları neticesinde devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinden biri olarak sayılmıştır.

2) Devletin depremin mücbir sebep olduğuna yönelik savunması devleti sorumluluktan kurtarabilir mi?

Deprem gibi doğal afetlerde idarenin meydana gelebilecek hizmet kusurlarına dayanılarak doğrudan maddi ve manevi zararların tazmini talep edilebilir. Ancak bu noktada idarenin denetim ve gözetim yükümlülüğünden kaynaklı hizmet kusurunun bulunması gerekmektedir.

Mücbir sebep idarenin sorumluluğunu azaltacak veya kaldıracak bir hukuki savunma olmasına rağmen, deprem kuşağında yer alan riskli bölgelerde depremin gerçekleşme ihtimali idare tarafından bilindiğinden deprem her durumda mücbir sebep olarak kabul edilemez. Mücbir sebepten bahsedebilmek için öngörülemezlik, dışsallık ve karşı konulamazlık unsurlarının hepsinin aynı anda varlığı gerekir.

Danıştay 11 Dairesinin 20.06.2007 tarihli ve 2005/1353 E., 2007/6248 K. kararına göre;

“Deprem kuşağında yer alan bölgede, deprem gerçeğinin bir veri alınması suretiyle yerleşmelerle ilgili alanların belirlenmesi, bu alanlardaki yapılaşmaya ilişkin kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili idari faaliyetlerin bütünündeki olumsuzluklardan oluşan idarenin ‘olumsuz eyleminin’ bulunması durumunda, depremin mücbir sebep olarak değerlendirilerek zararla illiyet bağını kestiğini kabule olanak bulunmamaktadır.

Bu durumda, Mahkemece uğranıldığı ileri sürülen zararın oluşumunda idarenin hizmet kusuru bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi sonucu bir karar verilmesi gerekirken depreminin mücbir sebep kabul edilerek zararla idari faaliyet arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararda isabet görülmemiştir.”

İşbu belge müvekkillerimizin bilgilendirilmesi amacıyla hazırlanmış olup, hukuki tavsiye olarak nitelendirilemez.

Daha fazla bilgi için lütfen iletişime geçiniz:

AKTAY HUKUK BÜROSU

Av. Faruk AKTAY (faruk@aktay.av.tr)

Yapı Kredi Plaza B Blok Kat:11 Beşiktaş/İstanbul

Telefon: +90 (212) 216 40 00

www.aktay.av.tr

 

 

© Tüm hakları saklıdır. 2022 Aktay Hukuk Bürosu | K.V.K.K.